Kavalalı Mehmet Ali Paşa: Osmanlı İmparatorluğu’nun Gölgesinde Otonom Bir Güç İnşası
- Umur Ozer
- 28 Şub 2024
- 10 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Haz

Modern Mısır'ın doğuşundaki en önemli figürlerden biri olan Mehmet Ali Paşa, Arapgir'den (bkz: Malatya) Kavala'ya göçen bir ailenin oğlu olarak 1769'da, yine, Kavala'da dünyaya gelmiştir. Aynı zamanda soyu itibariyle bir ayan ailesinin de mensubu olan Mehmet Ali'nin, babası Bekçibaşı İbrahim Ağa erken yaşta hayatını kaybetmiş ve bunun üzerine küçük Mehmet Ali, amcası Tosun Ağa tarafından büyütülmüştür. Amcasının da ölümü üzerine Kavala mutasarrıfının vasiliği altında küçük yaşlarından itibaren tütün ticareti ile uğraşmaya başlayan Mehmet Ali, 18 yaşına geldiğinde ise gönüllü olarak askerlik mesleğini seçmiş ve bilahare 1798 yılında Fransızlar ile savaşmak üzere Kavala'dan Mısır'a gönderilen birliğin başına geçerek, burada gösterdiği siyasi başarıyla beraber nihayetinde bölgeye vali olarak atanmıştır.
Herhangi bir tahsili bulunmayan Mehmet Ali Paşa, okuma yazmayı dahi 40 yaşından sonra öğrenmiştir. Ancak cesareti ve kıvrak zekasıyla bu eksikliklerinin üstesinden gelmeyi başarmış ve kendisini iktidar sahibi yapacak fırsatları çok doğru bir şekilde değerlendirmiştir. Elde ettiği başarıda ise başından itibaren izlediği politikanın etkisi büyük olmuştur. İlk olarak Mısır'da mevcut askeri birliklerin mütemadiyen birbirleriyle çatışma halinde olması ve Mehmet Ali Paşa'nın bu mücadeleden yararlanması, güttüğü siyasetin sac ayaklarından birini oluşturmaktadır. Nitekim başıbozukları yeniçerilere, yeniçerileri kölemenlere ve nihayet kölemenleri kölemenlere vurdurması buna dayanmaktadır. İkinci olarak yeniçeriler, başıbozuklar ve kölemenler gibi esaslı üç kuvvet arasında daima ikiye karşı bir şekilde dengenin başıbozuklar lehine ağır basmasını sağlamaya gayret etmiştir. Üçüncü olarak ise başlangıçtan valiliğine kadar asla kendini ön plana çıkarmamış ve daima ikinci planda bulunmayı, amaçlarını gerçekleştirmek adına uygun bulmuştur. Filhakika valiliğe giden yolda elde ettiği kazanımlarında, Osmanlı idaresinin içinde bulunduğu bunalım ve dahi ordunun güçsüzlüğü de etkili olmuştur.
Mısır, kağıt üzerinde Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı olmasın karşın, mezkur dönemde fiiliyatta asıl siyasi güç olan Çerkez asıllı kölemen (bkz: Memlük) beyleri tarafından idare edilmektedir. Kimi zaman bunlarla çatışmalara girilmişse de iktidarlarının tam anlamıyla kırılması hiçbir vakit mümkün olmamıştır. Napolyon'un Mısır'ı terk etmesinin akabinde, işgal döneminde güç kaybı yaşamış olan feodal iktidarın yeniden tesis edilmesini istemeyen Osmanlı merkezi idaresi, bu fırsatı değerlendirmek istemiş ve Hüsrev Paşa'yı Mısır'a vali olarak atayarak düzenli ordu birlikleri oluşturma çabası içerisine girişmiştir. Merkezi yönetimin bu girişimi ise başta Mehmet Ali Ağa'nın da aralarında bulunduğu başıbozuk milisler olmak üzere muhtelif askeri çevrelerde birtakım rahatsızlıklar yaratmıştır. Nihayetinde bu kimseler ulufe dağıtımındaki aksaklıkları bahane ederek ayaklanmış ve Hüsrev Paşa'nın Mısır'ı terk etmesine neden olmuşlardır.
Babıali, Mısır Valiliği'ne Hüsrev Paşa'nın ardından Cezayirli Ali Paşa'yı atamış ancak onun da öldürülmesi üzerine yerine Hurşit Paşa'yı görevlendirmiştir. Kahire'ye geldikten kısa bir sonra durumu anlayan ve ayaklanmaların arkasındaki ismin Mehmet Ali Ağa olduğunu teşhis eden Hurşit Paşa, sorunu çözmek adına Mehmet Ali'yle diyalog yoluna gidilmesini tercih etmiş ve nihayetinde ona "vezirlik ile Cidde valiliği" verilmesini sağlayarak bölgede asayişi sağlamayı başarmıştır. Hurşit Paşa'nın bu denli tavizkar bir politika gütmesinin altında yatan asli sebep, Mehmet Ali Ağa'yı Mısır'dan uzaklaştırmaktır ancak Mehmet Ali, yukarıda da bahsini geçirdiğimiz üzere kıvrak bir zekaya sahiptir ve kendisine verilen "ödüllerin" aslında birer yem olduğunu ve onu, kendisine bağlı askerlerinden uzaklaştırmak suretiyle "karanlık bir sona" yani ölümüne götürmeyi amaçladığının farkındadır. Bunun üzerine Mehmet Ali Ağa işleri daha da ileriye götürmeye karar verir ve Mısır'da bir ayaklanma daha başlar. Ancak bu kez salt askerler değil, halk da isyana katılmıştır. Velhasıl İstanbul hükümeti, ağanın insanlar tarafından da desteklendiğini görünce fazla ısrarcı olmaz ve "kendisine bağlı olacağını düşündüğü" Kavalalı Mehmet Ali'yi 19 haziran 1805'te Mısır'a vali olarak atar.
Uzun vadede Mehmet Ali, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bağımsız olarak kendi saltanatını tesis etmek istemektedir. Hatta olayların gelişimi de bu isteği doğrular niteliktedir. Ancak işin bu aşamasında Mehmet Ali Paşa, İstanbul'a sadık görünür. Nitekim 1807'de İstanbul önlerini terk eden İngiliz donanması bu başarısızlığını unutturmak istercesine İskenderiye'ye çıkarma yapar. Bu esnada kölemenler ile çatışma halinde olan Mehmet Ali Paşa ise, onlarla anlaşarak tüm güçlerini İskenderiye'ye sevk eder ve 22 nisan 1807'de İngilizleri hezimete uğratır. Birkaç ay sonra yani 14 eylül 1807'de İngilizler, paşa ile anlaşarak Mısır'ı tamamen boşaltacaklardır.
1811'de kölemen beylerini ortadan kaldırmak suretiyle bölgede tam anlamıyla otoritesini tesis eden Mehmet Ali Paşa, Mısır'da süregelen sorunları çözmek adına ilk olarak ekonomik yaşama el atar. Aldığı önlemler ile tarım ve ticarette hızlı bir gelişme sağlanırken, bayındırlık anlamında da önemli yatırımlar yapar. Nil Nehri'nden İskenderiye'ye doğru açılan ve Sultan İkinci Mahmut'a bir jest olarak adını Mahmudiye kanalı koyduğu kanal ile sulama işlerini düzenler ve akabinde pamuk, afyon, pirinç ile hububat ekimine ağırlık verir. Mezkur girişimine paralel olarak endüstri yatırımlarını da başlatan Mehmet Ali Paşa, bu çerçeve içerisinde şeker, alkol ve tekstil gibi getirisi bol olan ticari alanları destekler. Bütün bu gelişmelerin akabinde Mısır'ın gelirleri hızlı bir şekilde artmaya ve bölge ihya olmaya başlamıştır.
Mehmet Ali Paşa gerçekleştirdiği icraatlar ile büyük gelirler elde ederken ve bir yandan da yatırımlarını arttırırken, öteki taraftan da bilhassa Fransızların askeri ve teknik yardımlarıyla modern bir ordu ve donanma oluşturmaya girişir. Ancak böylesine kısa bir zaman aralığında sağladığı gelişme, İstanbul'un tedirgin olmasına da neden olmuştur. 1812'de görevden alınması söz konusu olduysa da, gönderdiği cömert "armağanlar" ile bunu engellemeyi başarmıştır.
Yine bu dönemde Mehmet Ali Paşa, İstanbul'un direktiflerine uymaya devam etmektedir. Örneğin; Osmanlıları çok uzun süre uğraştıran Vahhabi ayaklanmalarını, oğlu İbrahim Paşa kumandasında gönderdiği bir ordu ile birkaç yıl içerisinde bastırmıştır. Bilhassa Mekke ve Medine'nin Vahhabilerden kurtarılması ve bu batıl mezhebin ileri gelenleriyle birlikte kutsal kentlerin anahtarlarının İstanbul'a gönderilmesi 2. mahmut'u çok sevindirmiştir. Yine de İstanbul'un, ilerleyen zamanlarda da göreceğimiz üzere haklı olarak, Mehmet Ali Paşa'ya hiçbir zaman tam anlamıyla güvenmediği aşikardır. Keza taraflar arasında böylesi bir güven ortamı tesis edilmiş olsa, Basra Körfezi'ndeki İngiliz tehdidi bertaraf edilecek ve Hindistan'ın anahtarları Osmanlı'nın eline geçecektir. Örneğin; 1823'te Kavalalı, imparatorluk adına Yemen'i işgal etmeyi önermiş fakat İstanbul, yalnızca kağıt üzerinde kendilerine bağlı olan ve ara sıra kahve gönderen bölgenin işgal teklifini reddetmiştir. Bilahare ise İngiltere, Yemen'i himayesi altına almış ve Aden'i zapt etmiştir. Ancak bütün bunlara rağmen Babıali, Mehmet Ali Paşa'dan vazgeçememektedir. Nitekim Mora Yarımadası'ndaki ayaklanma bastırılamayınca İstanbul, yine paşadan yardım istemiş ve o da, oğlu İbrahim Paşa komutası altında bir ordu göndererek isyanı bastırmıştır. Mısır ile Babıali arasındaki kırılma ise Mora Ayaklanması'nın bastırılmasının akabinde başlamıştır.
Mehmet Ali Paşa'nın, Mora'daki başarısının ardından başına buyruk hareket etmeye karar verdiğini görmekteyiz. İlk olarak Babıali'nin Rusya'daki savaş için istediği yardımları gönderemeyeceğini ifade eden Kavalalı, Mora'daki askerlerini de İstanbul'a sormaksızın İngiliz gemileriyle Mısır'a geri getirtir. Kavalalı'nın bu tutumu İstanbul'da kızgınlık yaratmışken, paşa bununla da kalmaz ve Mora Ayaklanması sırasında üzerine düşen yapmış olduğunu ileri sürerek Girit ile Suriye valiliklerini talep eder. 2. Mahmut ise o an için doğrudan bir çatışmayı göze alamaz ve Girit valiliği'ni vermeye razı olur. Ancak sultan, Mehmet Ali sorununu kökünden çözmek adına bir plan hazırlamaktan da geri kalmaz ve Şam valisi olarak atadığı Selim Paşa'ya uygun bir fırsat çıktığı takdirde zaman kaybetmeden Mısır'a girmesi yönünde talimat verir. İstanbul'daki casusları aracılığıyla kendisine karşı hazırlanan plandan haberdar olan Kavalalı ise ilk hamleyi kendisinin yapması gerektiğine kanaat getirmiş durumdadır ve Mısır'dan Akka'ya kaçmış olan birtakım kölelerin kendisine iade edilmesi isteğinin reddedilmesi bahanesi ile oğlu İbrahim Paşa idaresindeki ordusunu Suriye'ye gönderir. Yafa, Gazze ve Havfa'yı kısa bir sürede ele geçiren İbrahim Paşa, 6 ay sonra da Akka'yı ele geçirir. Bu sırada Şam'da bir ayaklanma çıkmış ve vali Selim Paşa öldürülmüştür. Bütün bu gelişmelerin akabinde büyük bir kızgınlığa kapılan Sultan Mahmut, Şeyhülislamdan aldığı fetva ile Mısır valisini "asi" ilan eder ve Edirne valisi Hüseyin Paşa kumandası altındaki bir orduyu İbrahim Paşa'nın üzerine gönderir. Tüm bu olaylar yaşanırken İbrahim paşa ise Akka'yı da aldıktan sonra Şam'a girer, daha sonra kuzeye doğru ilerleyerek Halep Paşası'nı yener ve kuvvetleriyle birlikte Anadolu'ya giriş yapar. Nihayet Hüseyin Paşa komutası altındaki Osmanlı ordusu ile İbrahim Paşa'nın kuvvetleri 29 temmuz 1832'de İskenderun ile Antakya arasındaki Beylan'da karşılaşır ve Osmanlı ordusu büyük bir yenilgiye uğrar. Mehmet Ali Paşa, zaferinin ardından tekrar Suriye valiliğini talep ederek barış teklif etse de, İstanbul bu talebi reddederek ordu kumandanlığına bu kez de Reşid Mehmet Paşa'yı getirir. İbrahim Paşa ise bir yandan muzaffer yürüyüşüne devam etmektedir ve Toroslar'ı geçerek Konya önlerine kadar gelir. Takvim yaprakları 21 Aralık'ı gösterdiğindeyse İbrahim Paşa komutasındaki ordu, Reşid Mehmet Paşa kumandası altındaki Osmanlı kuvvetlerini bir kez daha tarumar eder. Ahvalin bu şekilde hasıl olduğu bir ortamda artık İbrahim Paşa'nın önünde İstanbul'a dek hiçbir kuvvet kalmamıştır. İşin bu aşamasında anlaşma yolunu seçmek yerine 2. Mahmut, Avrupa devletlerinden yardım istemeyi tercih ederek yaptığı hatalara bir yenisini ekler. Bu gelişmeyle beraber Mısır sorunu artık beynelmilel bir hüviyet kazanmış durumdadır ...
Sultan Mahmut'un çağrısına ilk cevap veren, beklenebileceği üzere Rusya olur. Babıali, Rusya'dan yalnızca donanma değil; aynı zamanda İstanbul'un korunması için de kara askeri istemektedir. Çarlığın ıslak rüyası olan İstanbul'un altın tepsi içerisinde bu şekilde sunulmasından dolayı mutluluğunu gizlemeyen Rusya, daha görüşmeler sürerken Amiral Lazarev komutasındaki dokuz savaş gemisinden oluşan Rus donanmasını İstanbul Boğazı'na göndererek Büyükdere önlerinde demirletir. Mezkur "emrivaki" ise İngiltere ile Fransa'yı endişelendirmiş durumdadır ve bilhassa büyük yardımlar gördüğü Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı barış yapması için zorlamaya başlar. Ancak Mehmet Ali Paşa, İngiltere ve Fransa'nın kaygılarının nedenini bilmektedir ve onları yatıştırmak adına İstanbul'u Ruslardan önce ele geçirebileceğini iddia eder. Bu nedenle telaş içinde defaatle barış istekleri yineleyen Sultan Mahmut'un tekliflerini kabul etmez ve Babıali'nin çaresizliğinden faydalanmak adına anlaşmak için daha ağır koşullar ileri sürmeye başlar.
Kavalalı'nın bu uzlaşmaz tavrı üzerine 2. Mahmut, 5 nisan 1833'te Rusya'nın Tuna'da bekleyen 15.000 kişilik ordusunun İstanbul'a gelmesi yönünde icazet verir. Ancak bilhassa halk ve ulema, şeriata uygunluk açısından şeyhülislamdan fetva alınmış olmasına rağmen Ruslardan yardım alınmasından çok ciddi şekilde rahatsız olur ve binaenaleyh homurtular artmaya başlar. Diğer tarafta ise Mehmet Ali Paşa, Fransa ile İngiltere'nin kendisine yönelik uzlaşma baskısından bunalmış durumdadır ve nihayet bu koşullar altında her iki tarafta barışa yanaşır. 14 Mayıs 1833'de imzalanan Kütahya Antlaşması'na göre Mehmet Ali Paşa'ya Mısır ve Girit valiliklerine ek olarak Şam, İbrahim Paşa'ya Cidde valiliği'ne ek olarak Adana valiliği verilmektedir. Antlaşmanın akabinde Rus askerleri, İbrahim Paşa kuvvetleri Anadolu'yu boşaltana dek İstanbul'un Anadolu Yakası'nda kalmaya devam ederler.
Sultan Mahmut, yaşanılan krizin atlatılmasını ardından uzun dönemde geçerli olabilecek bir dış politika oluşturmak istemekte ve uygun bir müttefik aramaktadır. Yaptığı çözümlemeye göre bu iş için en uygun olan aday ise Rusya'dan başkası değildir. Padişahın tasavvuru doğrultusunda Rusya ile yapılacak bir ittifak, aynı zamanda Avusturya ve Prusya'yı da Osmanlı saflarına kazandıracaktır. ittifakın Diğer tarafı açısından da herhangi bir aleyhte durumda Osmanlı İmparatorluğu'nun boğazları kapatacak olması Rusya'ya da büyük rahatlık sağlayacak ve bu sayede güneyini güvence altına almış olacaktır.
İşte bu koşullar altında Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı, 8 Temmuz 1833'te Hünkar İskelesi Antlaşması'nı imzalarlar. Önceleri tümüyle gizli tutulan mezkur antlaşmanın imza edilmesinden bir gün sonra Büyükdere önünde demirlemiş bulunan Rus donanması İstanbul'dan ayrılır. 8 yıllık süreyle geçerli olacak anlaşmanın koşulları, Avrupa kamuoyunda duyulduğunda ise başta Fransa'da ve İngiltere'de olmak üzere büyük tepkilere yol açar. Ancak verilen yansılar, elçilik düzeyinde protestolar ile sınırlı kalır ve herhangi bir radikal yaptırım durumu söz konusu olmaz. Bütün bu gelişmelerin ışığında Osmanlı imparatorluğu, Mısır sorununda hasmane bir tavır takınan Fransa ve kendisine yeterince destek vermeyen İngiltere'ye karşı güçlü bir ittifak sistemi içerisinde pozisyonunu sağlamlaştırmış olur.
Velhasıl Kütahya Antlaşması'nın üzerinden bir süre geçmesinden sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa tekrardan huzursuzluk yaratmaya başlar. Her şeyden evvel, isteklerinin büyük bir kısmını elde etmiş olmasına rağmen, böylesi güçlü ve başarılı iken; bağımsızlığını ilan edememenin tedirginliğini yaşamaktadır. Valiliğini dahi babadan oğul geçen bir hüviyete dönüştürmeyi başaramamış ve hala daha konumu, padişahın dudakları arasından çıkabilecek bir kelimeye bağlı olacak şekilde kalmıştır. Bütün bunların bir sonucu olarak, Mısır'ın merkeze göndereceği vergi konusunda ilk anlaşmazlık hasıl olur. Bu arada Lübnan'da ve Suriye'de Kavalalı'ya karşı huzursuzluklar ve ayaklanmalar da baş göstermiş durumdadır.
Diğer taraftan 2. Mahmut da boş durmamış ve geçen zaman zarfı içerisinde Osmanlı ordusunu kayda değer bir biçimde düzene sokmuştur. Bunun yanı sıra İngiltere ile olan ilişkiler de rayına oturmuş ve bir ticaret antlaşması dahi imzalanmıştır. Lübnan ve Suriye'de çıkan ayaklanmalar da sultanın parmağı olduğunu düşünen Kavalalı, ilk başta olduğu gibi tekrardan "zarları atmaya" karar verir ve padişahtan, yönetmekte olduğu yerlerin valiliğini babadan oğula geçecek bir biçimde kendisine verilmesini talep eder. Özerklik anlamına gelen bu talep, İstanbul tarafından tabii olarak reddedilir. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa bağımsızlığını ilan eder ve 2. Mahmut da isyankar valisine karşı 21 Nisan 1839'da savaş kararı verir.
Babıali tarafından Mısır valisi olarak atanan Hafız Mehmet Paşa'nın komutası altındaki Osmanlı ordusu, 3 Mayıs 1839'da Nizip önlerine varır. Hafız Paşa'nın yanında aralarında bilahare çok ün kazanacak olan General Moltke'nin de bulunduğu yabancılardan oluşan parlak bir kurmay heyeti de vardır. İbrahim Paşa da kuvvetleriyle birlikte Halep'ten çıkarak haziran sonunda bölgeye intikal eder. 29 Nisan 1839'da gerçekleşen ve tarihe Nizip Savaşı olarak geçen muharebede kazanan taraf yine ve yeniden İbrahim Paşa olur. 2. Mahmut, kendisi için çok acı olacak bu haber 1 Temmuz'da İstanbul'a gelmeden birkaç gün önce vefat etmiş ve yerine 16 yaşındaki oğlu Abdülmecid geçmiştir.
Osmanlı Devleti'nin Nizip'teki yenilgisi Avrupa devletlerini ciddi bir endişeye sevk eder. Bilhassa Hünkar İskelesi Antlaşması'nın koşullarının uygulanmasından çekinen İngiltere, zaman kaybetmeden Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya'nın da katılacağı bir barış konferansı düzenleme çağrısında bulunur. Beş Avrupa devletinin istişarelerinin sonucunda Suriye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nda kalması konusunda bir eğilim belirir. Bu karar ültimatom şeklinde Mısır'a bildirilecek ve eğer Mehmet Ali Paşa buna uymazsa, savaş açılacaktır. Mezkur devletler arasında yalnızca Fransa, Mısır'a karşı böylesine sert önlemler alınmasına karşı çıkmaktadır; zira Mısır ile iyi ve avantajlı ilişkileri söz konusudur. Ancak İngiltere bu konuda kararlıdır ve Fransa dışındaki diğer 4 devlet, Londra Antlaşması'nı imzalarlar. 15 Temmuz 1840 tarihli antlaşmanın koşullarına göre Mısır valiliği babadan oğula geçecek biçimde, Güney Suriye ve Akka valiliği ise yaşamı süresince Mehmet Ali Paşa'ya verilir. Eğer Kavalalı mevzubahis antlaşmanın koşullarını 10 gün içerisinde kabul etmezse Akka Valiliği'ni, 20 içerisinde kabul etmez ise Mısır Valiliği'ni yitirecektir.
Mehmet Ali Paşa, biraz da Fransa'ya güvenerek kendisine dayatılan şartları reddeder ve Osmanlı ile arasındaki savaş yeniden başlar. Ancak bu kez Osmanlı Devleti'nin yanında İngiltere, Rusya ve Avusturya'da vardır ve askeri yetkinliğini defalarca kanıtlamış olmasına rağmen İbrahim Paşa, bu güç karşısında çaresiz kalır. Kasım 1840'a gelindiğinde İbrahim Paşa çoktan Suriye'yi boşaltmış ve Mısır'a doğru geri çekilmeye çalışmaktadır. Fransa da, cereyan eden hızlı yenilgiler karşısında Mısır'a olan desteğini geri çeker. Zaten Paris'te de Mehmet Ali Paşa'yı destekleyen Thiers hükümeti devrilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü destekleyen Gizo hükümeti iktidara gelmiştir.
Ordusunun başında bulunan oğlu İbrahim Paşa'dan da düzenli haber alamayan Mehmet Ali Paşa, Amiral Napier'in kumandasındaki İngiliz donanması İskenderiye önlerine gelince, yalnızca Mısır ile yetinerek ateşkes imzalamak durumunda kalır. Askeri alandaki başarıların etkisi altında olan Babıali, ateşkes koşullarını tanımayarak Mehmet Ali Paşa'yı tamamen ezmek istese de, Avrupalı devletlerin bunu desteklememeleri üzerine ateşkesi tanımak zorunda kalır. 24 Mayıs 1841'de son haliyle Sultan
Abdülmecid tarafından yayınlanan Mısır Valiliği İmtiyaz Fermanı'na göre;
- Mısır valiliği, babadan oğula geçmek üzere Mehmet Ali Paşa'ya verilmektedir.
- Mısır valileri, rütbe ve kıdem açısından diğer vezirler ile düzeyde olacaktır.
- Osmanlı İmparatorluğu'nun yapmış olduğu ve yapacağı tüm anlaşmalar Mısır için bağlayıcı olduğu gibi, Osmanlı yasaları da Mısır'da tümüyle geçerli olacaktır.
- Mısır halkı, Osmanlı tebaası sayılmaktadır. Vergiler, Osmanlı imparatorluğu adına alınacaktır. Para, Osmanlı devleti adına basılacaktır.
- Barış zamanında Mısır ordusu, 18.000 askeri geçmeyecek ve rütbesi albaydan yukarı olan subayların atamasını Osmanlı padişahı yapacaktır.
- Mısır'ın bu koşullara uymaması durumunda verilen ayrıcalıklar derhal geri alınacaktır.
Konuya dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere Joseph von Hammer'den Büyük Osmanlı Tarihi, Johann Wilhelm Zinkeisen'den Osmanlı İmparatorluğu Tarihi - 7 ve Edward J. Erickson ile Mesut Uyar'dan Osmanlı Askeri Tarihi adlı eserleri tavsiye ediyorum.
Yorumlar