Kuzeyin Sezarı: Büyük Petro ve Rusya’nın Yeniden İnşası
- Umur Ozer
- 22 May 2023
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 12 Haz

Bilge ve faydalı bir yönetimin en büyük muhalifi yaratıcısının faniliğidir. İskender'in, Charlemagne'in, Atatürk'ün ve Petro'nun muzdarip olduğu sorun, insan ömrünün muhteşem tasarılar için çok kısa olmasıdır. Bu tasarılar, insanlık tarihine damga vurmuş isimlerin ardından beceriksiz ya da kötü niyetli ellere düşerse, bir eser hüviyetine tam olarak bürünemeden yok olup gidebilir.
Her ne kadar Rusya, Petro sonrası dönemde uzunca bir süre başında güçlü ve yetkin bir kişilik olmasa da, kendi ivmesiyle yükselişine devam etmiştir. Bu açıdan Rus Çarlığı, 16. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak 17. yüzyılın sonuna dek devam ettirebileceğimiz zaman aralığındaki Osmanlı devlet otoritesiyle büyük benzerlikler göstermektedir.
Rusya'nın Petro sonrası dönemde ivme kaybetmemesindeki bir başka neden de Petro'nun "tepeden inme" yaptığı devrimlerin sağlam temellere oturtulmuş olmasıdır. Çarlığın 17. yüzyıl sonundaki toplum yapısını incelediğimizde eğitimsiz ve bağnaz bir halk kitlesi görürüz. Ortodoks itikadının pagan unsurlarla çeşnilendiği Slav toplumunda, tabandan "çağdaşlaşmaya" yönelik bir halk hareketi beklemek ya da yenilikçi devrimlerin basit halk kitlelerince kolayca benimseneceğinden medet ummak en basit tabirle abesle iştigaldir. Ancak Petro, çelikten bir irade ve sarsılmaz bir inanç ile başka bir yerde gelişmesi belki de asırlar alacak olan reformlarını "yapay yollarla" bir ömür süresinde gerçekleştirmek için büyük çaba sarf etmiş ve görece başarılı da olmuştur. Bu konuda kendisiyle büyük benzerlik gösteren, bir başka önemli tarihi şahsiyet ise cumhuriyetimizin kurucusu ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Modern Rusya'nın kurucusu Petro'nun iktidarı 1682'de üvey ablası Sophia'nın naipliğinde ve yine, üvey olan erkek kardeşi Ivan'ın ortaklığında başlar. 10 yaşındaki Petro; ateşli ve buyurgan bir öfkeye sahip mizacıyla disiplinsiz bir çocuktur. En sevdiği oyuncakları kılıç ve davuldur ve tarihe çok düşkündür. Küçük yaşlarından itibaren büyük atası Korkunç Ivan'ın hayatı hakkında okumaktan büyük keyif almaktadır. Moskova sokaklarında dolaşmaktan, maceraperest kimselerden yabancı ülkelerin alışkanları ve gelenekleri hakkında tuhaf bilgiler toplamaktan zevk almaktadır ve farklı diyarları görme isteği yaşı ilerledikçe önü alınamaz bir tutkuya dönüşecektir. Arkadaşlarıyla "askercilik" oynamayı çok seven küçük Petro'nun teknelere ve denizlere olan ilgisi de, yine, bu yaş aralıklarında başlayacaktır.
17 yaşına geldiğinde ablasının, kendisini ve annesini ortadan kaldırmak için entrikalar çevirdiğini fark eden genç Petro, bir "Rus saray geleneği" olarak, aynı öykündüğü büyük dedesi Korkunç Ivan gibi, Coup d'Etat düzenler ve ablasını yakalatarak ömrünün geri kalan 15 yılını geçireceği bir manastıra hapseder. Takvim yaprakları 1689'u gösterdiğinde, varlığı ile yokluğu bir olan üvey kardeşi Ivan ile birlikte "gerçek anlamda" iktidarını başlatmış olur.
Bir marangoz gibi balta sallayan, bir Kazak gibi kürek çeken ya da seyisleriyle güreşip yere serilmekte bir beis görmeyen Petro, 1693'de ilk büyük icraatını gerçekleştirmeye karar verir ve 200 kişilik geniş maiyetiyle beraber batıdaki Arhangelsk liman kentine gider. Arhangelsk'te ilk tersanenin kurulması emrini verir ve bu şekilde ilk Rus donanmasının yapımına başlanmış olur.
Petro'nun hayalleri için çok para gerekmektedir ve genç çar, çözümü, Serflik Sistemi'nde bulur. Büyük bir toprak reformuna girişen Petro, manastırları ve piskoposlukları vergilendirir. Her "seksen bin" serfe "bir" gemi düşecek şekilde bir düzenlemeye gider. Boyarların vergilerini de arttırmayı ihmal etmez çılgın çarımız. Ancak bu düzenleme, soylularında teşvikiyle, halkta büyük bir tepkiye yol açar. İşte bu noktada Petro, büyük dedesi Ivan'a nazire yaparcasına büyük bir kıyıma girişir. Huzursuzluğa sebep olan elebaşları tespit edilir. Yakalananlar, komplonun mimarının, manastır hayatında rahat durmayan ve Petro'yu iktidardan indirmek için entrikalar çevirmeye devam Sophia olduğunu itiraf ederler. Sophia, Rus devlet otoritesine Korkunç Ivan tarafından hediye edilen ! Sibirya'ya sürülür. Elebaşları ise parçalara ayrılarak öldürülür. Kurbanların kolları ve bacakları emsal teşkil etmesi adına Moskova'nın uğrak yerlerine asılır.
Başkentte huzuru sağladıktan ve iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra Petro, 1697'de 270 kişilik maiyetiyle meşhur Avrupa seyahatlerine başlar. Bu seyahatlerin amacı hem denizcilik ve donanmaya dair son teknolojiler hakkında bilgi edinmek hem de Avrupa'nın medeniyet anlamında hangi noktada olduğunu gözlemlemektir. Yola çıkmalarından birkaç hafta sonra Petro ve maiyeti Hollanda'ya ulaşır. Çılgın çarımızın ilk işi, maiyetinden kurtulmak ve kimliğini Petro Mihailov olarak gizleyerek Saardam'da işçi kıyafetleriyle toza toprağa bulanmış bir halde gemicilik sanatının inceliklerini öğrenmek olur. Ressamlarla, subaylarla, mühendislerle ve cerrahlarla görüşen Petro, gördüğü her şeyin bir modelini satın alır. Çatal bıçak kullanımına, halat yapımına, kağıt üretimine, balina avcılığına, cerrahiye ve mikroskopiye ilgi gösteren bu dinamik adam, pazarda zanaatını icra eden gezgin bir dişçiyi hayranlık ile izlemekten de geri kalmamakta ve sonrasında o dişçiyi evinde ağırlayıp ona aletlerini nasıl kullandığına dair sorular sormaktadır.
Prusya'nın ilk kraliçesi olacak olan Büyük Elektres Sophia, Petro'yla bir akşam yemeği yedikten sonra anılarında şu cümleleri kullanmıştır: "Doğa ona sonsuz bir zeka vermiş. Ne yazık ki davranışları pek kaba !"
Ama Petro, Avrupa aristokrasisinde nasıl bir izlenim bıraktığını umursamamaktadır. Bu 25 yaşındaki deli dolu adamın gerçekleştirmek istedikleri, sıradan insanların tahayyüllerinin ötesindedir.
Hollanda, Petro'nun İngiltere'ye gideceğini, orada gemiciliğe dair en iyi eğitimi alacağını ve İngiltere'de, birkaç haftada başka bir yerde bir yılda öğreneceğinden daha fazlasını öğrenebileceğine kanaat getirdiğini duyunca pek de üzülmez açıkçası. Artık çılgın çar, İngiltere kralı 3. William'ın düşünmesi gereken bir problemdir !
İngiltere saray erkanı da Petro hareketlerini en basit tabirle "tuhaf" bulmaktadır ancak bilge kral William, Petro'nun parlak zekasının ve idrak gücünün, tanıştıkları ilk andan itibaren farkına varır. Petro'nun isteklerini nezaket ile yerine getiren William, çarın ülkesinden memnun bir şekilde ayrılmasını sağlar.
İngiltere'den sonra Viyana'ya geçen Petro, ülkesinden rahatsız edici haberlerin gelmesi üzerine apar topar Moskova yolunu tutar. Sibirya'da bile entrikalarını devam ettirmenin bir yolunu bulan Sophia, ülkede bir karışıklık çıkarıp çarın yokluğunu fırsat bilerek oğlu Aleksey'i iktidara getirmek istemektedir. Bu bağlamda Streltsyler (milisler) ile boyarları mevcut düzenin değişmesi gerektiğine dair kışkırtmaya başlamış ve isyan teşvik etmiştir. Petro geri döndüğünde Moskova, entrikacı devrimcilerle isyancıların elinde fena halde bir kargaşanın içerisindedir. Petro, bu hizip odaklarına unutulmayacak bir ders vermenin zamanının geldiğine kanaat getirir.
Petro, dönüşü sonrası, kendisine saygısını sunmaya gelen bütün soyluları nazikçe selamlar ve akabinde hepsinin derhal tıraş edilmesi emrini verir. Petro'nun ülkeye getirdiği yeniliklerden biri de erkeklerin sakallarını tıraş etmesini zorunlu hale getirilmesidir ve hem halk hem aristokrasi bunu "dine hakaret" olarak görmektedir. Zamanında Petro'nun atası Korkunç Ivan, "tıraş olmak öyle bir günahtır ki tüm şehitlerin kanıyla yıkansanız da temizlenemezsiniz !" dememiş midir?
Ancak kimse "Deli Petro"ya karşı çıkmaya cesaret edemez. Yurt dışındayken öğrendiği zanaatlardan biri de berberlik olan Petro, birkaç uzun sakallıyı bizzat kendisi usturaya yatırır. Bu işi hallettikten sonra ise, çıkartılan isyan ile alakalı geniş çaplı bir soruşturma başlatır. Yüzlerce kişi isyan ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle yakalanır. Petro kimsenin gözünün yaşına bakmaz ve "Saardam'ın Korkunç Marangozu" yani bizzat Petro'nun kendisi, baltayla 84 isyancının kellesini uçurur. İnfazlar günler boyunca devam eder ve son gün, "yorulduğu" zamanlarda, baltasını orada bulunan boyarlardan herhangi birine vererek infazlara devam etmesini ister.
Askeri başarıları ya da kendisinin kurduğu ve adını taşıyan yeni başkenti Saint Petersburg gibi icraatları da Petro'yu tanımlayan önemli kilometre taşları olmak ile beraber çağının ötesindeki bu adamın en iyi tasviri devrimci hüviyeti altında yatar. İstekli bir "barbarı" bile uygarlaştırmak çok zor bir iş iken, Petro bir topluma "nefret ettiği" medeniyet giysisini giydirebilmek için canla başla mücadele etmiştir.
Ona göre; kimse, önünde yerlere kadar kapanmamalıdır. Kendisine bir şey söylemek isteyen herhangi biri; "dik durmalı", duramıyorsa da bastonuna yaslanmalıdır. Halkı, onun "kölesi" değil; "tebaasıdır". Kaftan ve cübbe gibi kıyafetler tarihin tozlu sayfalarına gömülmeli, erkekler sakallarını ustura ile tıraş etmelidir. "Yirmi yedi yerden kilitli" terem (bir peçe türü) kaldırılmalı, kapatıldıkları yerden çıkarılacak olan kadınlar "Avrupalılar" gibi giyinmelidir. Kimse evliliğe zorlanmamalı, nişanlılar düğünden önce birbirlerini görebilmelidir.
Petro, yaptığı devrimlerin benimsendiğinden emin olmak gizli bir teşkilat kurar ve reform fermanlarına Petro'nun alameti farikası haline gelen "balta" eşlik eder. Bu olağanüstü adam, huysuz ve öfkeli bir ulusu büyük bir güçle ilerleme yoluna sürüklemektedir. Yabancı dil bilmeyen asilzadelerin doğuştan gelen haklarına el koyar. Şehirlerde yeni ve daha özgür belediye örgütleri kurar ve yurttaşların ayrıcalıklarını genişletir. Çağın gerektirdiği eğitimi veren okullar ve kolejler açılır. Borçlulara verilen korkunç cezalar kaldırılır. Nüfus sayımı zorunlu hale getirilir, miladi takvime geçiş sağlanır. Kilisenin yetkileri kısıtlanır.
Dehasının idrakine varamayanlar tarafından "deli" olarak nitelendirilen bu adam, ülkesinin "kurtuluşu" için tembellik ve cehalet ile işte bu şekilde savaşmıştır.
Petro hiç yaşamamış olsaydı, Rusya'nın modern uygarlığa ulaşması ne kadar zaman alırdı ? Rusya için tek umudun, onu bir Asya devletinden Avrupa devletine dönüştürmek olduğunu görebilen, bir "barbarın" kalbiyle bir Avrupalının zekasının birleştiği böyle "sıra dışı" bir adam olmasaydı, Rusya şimdi ne halde olurdu ?
Bu soruların cevapları üzerine fikir teatisinde bulunmak bile aslında, Petro'nun hayatını vakfettiği "Rusya eserinin" ne kadar görkemli olduğunun farkına varmamızı sağlayacaktır ..
Büyük Petro'nun hayatına ve icraatlarına dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere Robert K. Massie'den Büyük Petro adlı eseri tavsiye ediyorum.
Yorumlar